Laikliğe Layık Mıyız?

, , No Comments
Malum olduğu üzere son zamanlarda kamuoyunu “anlamsız” bir şekilde meşgul eden konulardan bir tanesi, devletimizin laik bir şekilde mi yoksa şeriat (İslam Dini) kuralları temelinde mi yönetilmesi gerektiğidir. Aslına bakılırsa bu tartışma, birdenbire ortaya çıkan bir olay olmaktan ziyade laikliğin ülkemizde kabul edildiğinden beri kimi çevrelerce gizli saklı da olsa olumsuz bir şekilde eleştirilip git gide büyüyen bir kinin ardından elde edilen siyasi zeminle dışa vurulmuştur. Bu dışavurumda dindar çevreler laikliğe karşı bir izlenim uyandırırken sekülerizmin ağır bastığı çevreler ise laikliği ön plana çıkarıp laiklik doğrultusunda hareket edilmesi gerektiği kanaatindedirler.

Peki ya biz, kendimize neyi rehber etmeli ve hangi kurallar çerçevesinde hareket etmeliyiz?

Aslına bakılırsa bunun cevabı soğuk havalarda ince giysiler yerine kalın giysiler giymemizin daha sağlıklı olacağı kadar basit ve net. Yani, bir kuralın ya da emrin hayatımıza uyarlanmasında esas olması gereken koşul onun bize sağlayacağı yararlılık ve vereceği zararlardır. Evrensel boyutta iyi ve yararlı olan kurallar hayatımızda yer etmeliyken zarar veren, gelişmemizi engelleyen kurallar hayatımızdan çıkarılmalıdır.

Şimdi gelin birlikte laikliğin mi yoksa şeriatın mı daha yararlı olduğuna ve olacağına bakalım.  

Ortaçağ olarak isimlendirilen dönemde kilise tarafından uygulanan Skolastik düşünceyi pek çoğunuz bilirsiniz ve bu dönemde dini otoritenin mutlak, sarsılmaz kurallarla Avrupa Devletleri’ne egemenlik kurduğunu da bilirsiniz. Aklınıza, Ortaçağ’ın sonu sayılabilecek dönemde Dünya’nın yuvarlak olduğunu iddia edip de skolastik düşünceye karşı geldiği için işkence gören Galileo da geldi mi? Galileo ile beraber engizisyon mahkemelerinde dogmaları kendine göre yorumlayanlar yüzünden haksızca mahkûm edilen insanları hatırlatmaya gerek yok sanırım. Ne mutlu bizlere ki Rönesans, Rönesans’la beraber hatırlanan Hümanizm; insana değeri tekrar vermiş ve bilimsel olarak aydınlanmanın temel taşlarından birini oluşturmuştur. İşte laiklik de aydınlanmamıza ışık tutan Rönesans ve Hümanizm gibi kavramların biricik, kıymetli çocuğu olarak hayatımızda yer etmiştir.

Şimdi kıyaslamayı kendiniz yapın, sizi baskı altına alıp her dediğini doğru kabul ettirmeye çalışan din temelli otorite mi; yoksa düşünce özgürlüğünüze önem verip bilimsel anlamda aydınlanmanıza ve kendinizi gerçekleştirmenize olanak tanıyan laiklik mi daha yararlı?

Bazı Müslüman’ların modernize edilmeye çalışılan İslam diliyle: “Ama İslam, insanları baskı altına alan bir din değil, düşünce özgürlüğü ve insani değerler onun temelini oluşturur.” seslerini duyar gibiyim. Laiklik de aynı olanakları sağlamıyor mu da itiraz ediyorsunuz o halde!

Hangi İslami emirlerin bu doğrultuda olduğunu merak etmişsinizdir tabi. Hemen açıklayayım:

1. Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür. (Nisa 34)

2. Eğer öksüz kızlarla evlendiğinizde onlara karşı adaletli davranamamaktan korkarsanız, hoşunuza giden diğer kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin altındakiyle (sahip olduğunuz câriye ile) yetinin. Doğruluktan ayrılmamak için bu daha elverişlidir. (Nisa 3)

3. “Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.” (Cin 3)

4. “Kim dinini (İslâm'ı) değiştirirse onu öldürünüz.” (Buhari İstitasetü'l mürteddin 6411, Tirmizi K. Hudud 1378; Ebu Davud, K. Hudud, 3787; Ahmed b. Hanbel, 1775)

5. Allah, size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.

Ne kadar eşitlikçi, insan haklarına saygılı, demokratik, özgürlükçü değil mi!

Bunlar gibi ayet ve hadisleri çoğaltmak mümkün, daha fazlasını merak ederseniz Kur'an’ı ve ilgili hadisleri okumanızı tavsiye ederim.

Son dönemde ortaya çıkan mutasyoncu İslamcılar (Taslaman, Okuyan, İslamoğlu vb.) İslam’ı günümüz koşullarına uyarlayarak modernize edip köleliği kaldırmaya ve demokratik bir zemin oluşturmaya çalışsın, diğer taraftan bazı İslam bilginleri olanı olduğu gibi ifade edip İslam Hukuku’na uygun şekillerde sahip çıkmaktadırlar.

Tam da bu nokta, yani Kur'an’ın farklı şekillerde tefsiri ve İslam uygulamalarındaki farklılık yeni bir sorunun kapısını açarken laikliğin ne denli vazgeçilmez olduğunu ortaya koymaktadır. Çünkü Seneca’nın da belirttiği gibi, “Din sıradan insanlar için gerçek, aydınlar için yalan, iktidarlar içinse kullanışlıdır.” sözünden hareketle gelen iktidarların ve yönetim kadrolarının dini emirleri kendilerine göre yorumlayıp sırf kendi çıkarları için ülkenin geleceğini tehlikeye atmayacaklarını nereden bilebiliriz?

Bir de günümüzde şeriatla yönetilen ve yönetilmeyen ülkelere bakalım ve kıyaslayalım.

Yönetilmeyenler:
İsviçre, İngiltere, Hollanda, Türkiye, Fransa, Güney Kore…

Yönetilenler:
İran, Suudi Arabistan, Moritanya, Afganistan, Pakistan…

Sizce de hangisi daha başarılı ve tüm bu gerçeklikler göz önündeyken bu saçma ısrar neden?

Özellikle Avrupa ülkelerinde laiklik bir sonuçtur. İlerlemenin, teknolojinin, kültürlü bir bilinçliliğin, bedel ödemenin sonucu. Bu yüzden biz, bize verilen nimetleri ötelerken bu tür tartışmalar onlar için anlamsız ve gülünç sayılabilir.

Yine İslamcılar yukarıda da kısaca değindiğim gibi, “Bizim ülkemizdeki şeriat insan haklarına, demokrasiye ve kişisel hürriyete uygun gerçekleşir, ayrıca bütün dinlere de eşit mesafede yaklaşır.” diyebilir. O halde bu İslamcı, bunun laiklikten bir farkı yok olmadığını ve ne istediğini bilemeyecek kadar cahil olduğunu bilmelidir. Evet, bu çoğunluğunu Osmanlıcı İslamların oluşturduğu kesim o kadar cahildir ki Yavuz’un “şeyhülislamın siyasete karışmaması gerektiğini” söyleyen sözünden de anlaşılacağı gibi Osmanlı’nın çoğu hükümlerinde bir şeriat devleti olmadığını dahi bilmemektedir. 

Kendilerine yönelik hiçbir ibadet kısıtlamasının olmadığı halde laiklik sistemini reddetmeleri, üstelik şeriatla yönetilen ülkeleri gördükleri halde bunda ısrarcı olmaları akıl işi değil.  

Şeriatı isteyenlerin çoğu ne istediğini bilmiyor. Bir kısmının istediği de yönlendirilecek, istenildiği gibi kullanılabilecek bir insan yığını. Hoş bu insanlar bir “yığın” olmasaydı bu tartışmalara gerek kalmazdı, o da ayrı mesele.

Sonuç olarak ben: 
Karısını döven adamın ceza alması gerektiğini isteyecek,
İslam Dinin’ den çıkanın özgürce yaşamasını arzu edecek,
Aynı anda resmiyette birden fazla eş kabul etmeyip, kızımı da kimseye iki veya üçüncü eş olarak vermeyecek,
İnsan hakları ve demokrasiye saygılı bir ülkede nefes alıp verecek,
Çağın gereklilikleri doğrultusunda adilce davranıp, eşitçe hareket edecek,
Ve bunlara benzer pek çok madde söyleyebilecek
Kadar “Laikliğe Layığım”,  peki siz de layık mısınız?

Bilgili ve kültürlü kalmamız; gerçeği aramamız temennisiyle esenlikler dilerim.

Demir

0 yorum:

Yorum Gönder